Главная

Популярная публикация

Научная публикация

Случайная публикация

Обратная связь

ТОР 5 статей:

Методические подходы к анализу финансового состояния предприятия

Проблема периодизации русской литературы ХХ века. Краткая характеристика второй половины ХХ века

Ценовые и неценовые факторы

Характеристика шлифовальных кругов и ее маркировка

Служебные части речи. Предлог. Союз. Частицы

КАТЕГОРИИ:






Azerbaycan'la İlişkileri




Azerbaycan, Rusya ve Ermenistan'a karşı bir denge unsuru olarak Batı'ya daha yakın bir dış politika izlerken, İran tam tersine söz konusu iki ülkeyi Batı'ya tercih eder bir konumda görünmektedir. Bu durumda İran ve Azerbaycan'ın rakip kamplarda yer aldığı söylenebilir. Bakü'den göründüğü biçimde bir Moskova-Erivan-Tahran bloğundan ve bu blok içinde Ermenistan-İran bağlantısından bahsederken, Ermenistan'ın da en az Azerbaycan kadar Batı'ya yakın olduğunu ve İsrail'le ilişki kurduğuna değinmek gerekir. Koçaryan'ın İsrail'e yaptığı ziyaret sırasında değindiği gibi, Ermenistan hem İran'la hem de İsrail'le dengeli ikili ilişkilere sahiptir. Bu kamplaşmaya rağmen, yukarıda değinilen Hazar sorunu dışında iki ülke arasında ciddi bir sorun yaşanmamıştır. Bunun tek istisnası, Haziran 1992-Haziran 1993 döneminde Bakü'de iktidarı ele geçiren Halk Cephesi ve onun lideri Elçibey'in İranlı Azerilerin yaşadığı illere yönelik yayılmacı söylemler kullanması, bunun da İran'da bir güvenlik sorunu olarak algılanmasıdır. İkili ilişkiler açısından Haziran 1993 öncesi, somaki on yıllık dönemden daha hareketli geçmiştir. Bu tarihte Aliyev'in Bakü'de denetimi sağlaması ilişkilerde halen devam eden düşük düzeyli ama istikrarlı dönemi başlatmıştır[83].

İlişkilerin ilk dönemi, İran'ın yeni devletlerden tehdit algılamasının tek örneği olduğundan atipiktir. Batı literatüründe klişe olan, İran'ın bölge için tehdit taşıdığıdır. Benzer bir tehdit Taliban tarafından da yöneltilmişse de, hem Afganistan 1979'dan beri İran için sorun olagelmiştir, hem de Taliban'dan algılanan tehdit ideolojiktir. Bakü ise egemenlik konusunda sorun çıkarmıştır, üstelik Aliyev sonrasında veya Bakü'nün gerçekten yeni bir Kuveyt olması durumunda benzer bir tehdidin tekrarlanma olasılığı da yüksektir. Bu nedenle ilgili dönemi ve İran'ın tutumunu daha ayrıntılı incelemek gerekir.

SSCB'nin dağılmasının engellenememesi ve Azerbaycan'ın bağımsızlığının tüm dünyaca tanınmasının ardından başka bir seçeneği kalmayan Tahran, Aralık 1991'de Azerbaycan'ın bağımsızlığını tanımış ve Ocak 1992'de de Bakü'de Büyükelçilik açmıştır. Aynı ay içinde bir İran heyeti Bakü'ye gelerek petrol üretimi ve Hazar'ın yeraltı kaynaklarının değerlendirilmesi konularında teknik temaslarda bulunmuştur. Azerbaycan'ın ilk Cumhurbaşkanı olan Muttalibov, İran'ın endişelerini yatıştırmak için ilk resmî ziyaretini Tahran'a yapmıştır. Bu ziyaret sırasında, Ermenilerin ablukaya aldıkları Nahcıvan'la bağlantının İran topraklan üzerinden kurulması, Nahcıvan'ın serbest ekonomik bölge ilan edilmesi ve iki ülke arasında dış ticaret hacminin gelişmesini engelleyen bürokratik engellerin aşılması konularında anlaşmalar imzalanmıştır. Bu ziyaretin hemen ardından Şubat ayında İran İslam Devrimi'nin yıldönümü kutlamalarına katılan Muttalibov, İran'a Azerbaycan'dan hiçbir tehdidin gelmesine izin vermeyeceğini vurgulamıştır. Muttalibov'un heyetindeki bir Azeri bakan "Doğu ve Batı Azerbaycan'ın (İran'daki Azeri illerinin) İran'dan ayrılarak birleşik bir Azerbaycan kurulmasının imkansız olduğunu" söyleyerek, Muttalibov'un misyonunun temel amacım ortaya koymuştur[84].

Azerbaycan'ın Azeri milliyetçiliğine dayanan resmî ideolojisinde köklü bir değişiklik yapmanın kısa vadede mümkün olmadığım gören İran, uzun vadede İslamî ideolojinin güç kazanmasına ortam hazırlamaya çalışmış, Azerbaycan'ı tanımasının ardından bu ülkede İslam inancının gelişmesi için çalışmalarda bulunmuştur. Öncelikle, İran'ın finanse ettiği din öğretimi kampanyaları çerçevesinde din adamları ve kitapları Azerbaycan'a gönderilmiş, sahibi Azerbaycan vatandaşı olan bazı dergi ve gazetelere maddi katkıda bulunularak karşılığında genelde İslamî rejimleri ve özelde de İran rejimini öven yazıların çıkması sağlanmıştır[85].

15 Mart 1992'de Tahran'da Ermeni ve Azeri yetkilileri arasında bir ateşkesi öngören memorandum imzalanmıştır. 8 Mayıs'ta da Cumhurbaşkanı Rafsancanî' nin bizzat yer aldığı toplantının sonunda Ermeni ve Azeriler arasında ateşkes anlaşması imzalanarak yürürlüğe girmiştir. Şubat-Mayıs 1992 dönemini kapsayan ve başarıyla sonuçlanan İran'ın arabuluculuk girişimi, hem Ermenistan hem de Azerbaycan üzerinde İran'ın istediği siyasal etkinliği kurmasını sağlamış görünüyor ve Tahran'ın memnuniyeti izleniyorken, sadece bir gün sonra 9 Mayıs'ta Ermeniler ateşkesi bozarak Şuşa bölgesinde saldırıya geçmiştir. Şuşa'yı alan ve bir katliam gerçekleştiren Ermenilerin bu tutumuna İran "bu işgali kınadığını ve Dağlık Karabağ'ın Azerbaycan'ın bölünmez bir parçası olduğunu; bölgede sınırların değiştirilmesine kesinlikle karşı olduklarım" açıklayarak karşılık vermiştir. Buna rağmen Ermeni saldırıları devam etmiş ve 17 Mayıs'ta Laçin de işgal edilmiştir. Şuşa ve Laçin işgalleri, İran'ın çatışmada daha dengeli bir tutum takınmasının da başlangıcı olmuştur[86].

Haziran 1992'de Muttalibov yerini Halk Cephesi lideri Ebulfeyz Elçibey'e bırakmıştır. Henüz SSCB dağılmadan, 1988'den itibaren Azerbaycan'da "ulusal özgürlük mitingleri" düzenleyen Azerbaycan Halk Cephesi'nin öncelikli hedefi Azerbaycan'ın SSCB içinde daha özerk bir konum kazanması ve ardından da tam bağımsızlığın elde edilmesiydi. Bu aşamada dikkat çeken husus, 1988'de bile mitinglerde "Tebriz, Tebriz" ve "Birleşik Azerbaycan" sloganlarının yer almasıydı. Üstelik bu konuda Halk Cephesi ilk somut girişimini Aralık 1989'da SSCB-İran sınırını oluşturan Aras nehri kıyısında düzenlediği bir gösteriyle gerçekleştirmişti. Halk Cephesi lideri Ebulfeyz Elçibey'in "çok etnikli İran'da Farslar dışında kalanların ulusal haklarının ihlal edilmesinin, dillerinin okullarda yasak olmasının bu ülkenin gelecekte dağılmasına neden olacağı’nı her platformda dile getirmesi, Halk Cephesinin birleşik Azerbaycan görüşünün sadece tabanda değil, tavanda da paylaşıldığını gösteriyordu. Zaten Elçibey, 1975'te birleşik Azerbaycan'ı savunmanın da dahil olduğu bazı siyasî suçlardan hüküm giymişti. Halk Cephesinin bu tutumu İran'da endişeyle izleniyor ve olası Halk Cephesi iktidarının ikili ilişkilerde bir kriz yaratmasından çekiniliyordu. Üstelik, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bir gün önce Elçibey'in televizyon konuşmasında "İran'ın parçalanacağı ve birleşik Azerbaycan'ın kurulmasının uzak olmadığı’na ilişkin ifadelerinin ardından seçimi kazanması, Azerbaycan'ın bağımsız olmasından zaten endişeli olan İran'ın Bakü'den tehdit algılamasına, İran'ın güvenlik endişelerinde Azerbaycan'ın ilk gündem maddesini oluşturmasına neden oldu.

Bu olumsuz ortam içinde Elçibey'in Dışişleri Bakanı Gasimov Ağustos 1992'de İran'a ziyarette bulunarak, yeni hükümetle İran arasındaki ilk üst düzey teması gerçekleştirdi. Gasimov'un ziyaretinde iyi komşuluk ve işbirliğine ilişkin imzalanan protokollerin yanı sıra, Tebriz ve Nahcıvan'da karşılıklı konsolosluklar açılması da kararlaştırıldı. Tebriz'de Azerbaycan konsolosluğunun açılmasına, üstelik de Elçibey iktidardayken izin vermeyi kabul eden İran'ın bu tutumu bir jest ve iyi niyet girişimi olarak algılanmalıdır. Ayrıca, İran'ın Azerbaycan'a doğalgaz vermesi ve İran topraklarından geçerek Nahcıvan'a ulaşan enerji hatları ve kara ulaşımının geliştirilmesi konularında da uzlaşmaya varıldı. Böylece, Halk Cephesiyle yapıcı ilişkiler kurmak istediğini belli eden İran'ın endişelerini yatıştırmaya çalışan Gasimov'un daha önce benzer çabayı gösteren Muttalibov kadar inandırıcı olabilmesi için Elçibey'in de Tahran'a ziyarette bulunması gerektiği yönünde İranlıların telkinleri ve ardından da İran'ın Bakü Büyükelçisinin defalarca ve ısrarlı davetlerine Elçibey'in verdiği aym olumsuz cevap, İran'ın şüphelerini daha da artırmıştır. Bu nedenle, Azerbaycan'ın Elçibey'in ziyaretinin gerçekleşmemesinin ikili ilişkilerde bir sorun ortaya çıkarmaması gerektiğini, kültürel ve iktisadi alanlarda ulaşılan aşamanın daha da geliştirilmesi için iki ülke arasında seyahatin önündeki bürokratik işlemlerin ortadan kaldırılması, televizyon yayınlarının mübadelesi, karşılıklı kültür günleri düzenlenmesi gibi önerileri Tahran'a ilettiğinde olumsuz cevap aldı. Üstelik, Nahcıvan'da İran konsolosluğu açılmasına rağmen, İran Tebriz'de açılması planlanan Azerbaycan konsolosluğu için verdiği iznin uygulanmasına engel olmuştur. Bunun üzerine Azerbaycan, güney Azerbaycan Azerilerinin tüm vatandaşlık haklarından kuzeyde yararlanabileceğini ilan etti[87].

Elçibey yönetiminin her geçen gün biraz daha dozu artan irredantist politikasına İran sessiz kalarak karşılık verdi. Hatta, İran'da Elçibey yönetimini eleştiren gazete haberlerinde Azerileri ve Azerbaycan'ı kötüleyen ifadelerden kaçınılmasına özen gösterildi. Kelbercer'in Ermeniler tarafından işgal edilmesinin ardından İran, Laçin'in işgali sonrası yaptığı açıklamanın bir benzerini yaparak hem işgali kınadı, hem de Azerbaycan'ın Karabağ da dahil olmak üzere toprak bütünlüğünü korunması gerektiğini belirtti. İran'ın yumuşak politikasının ardındaki temel faktör, ülke içindeki Azerilerden gelebilecek tepkiydi. Karabağ Savaşındaki Müslüman Azerilerin acılarını paylaştıklarını çeşitli yollarla ifade eden İran vatandaşlarının sayısı gün geçtikçe artıyordu. Buna rağmen, İran Elçibey yönetiminin "yıkıcı" politikalarını sınırlayabilmek için iki yol izledi. Birincisi savaşta el altından Ermenistan'a destek vermeyi sürdürmek, fakat retorikte tümüyle Azerbaycan'ın yanında görünmek oldu. İkinci yol ise daha etkiliydi: İran Azerbaycan'da Rusya'nın organize etmeye çalıştığı Halk Cephesi muhaliflerine destek vermeye başladı. Bir yandan Nahcıvan Özerk Cumhuriyeti Meclis Başkanı Haydar Aliyev'le ilişkilerini yoğunlaştırırken, diğer yandan Gence'deki Suret Hüseyinov'a bağlantı kurdu. Nitekim, önce Hüseyinov Haziran 1993'te Elçibey'i devirmiş ve ardından da Aliyev Cumhurbaşkanı olmuş, böylece İran'ın öncelikli güvenlik tehdidi algıladığı Halk Cephesi iktidarı sona ermiştir[88].

Aliyev iktidara geldiğinde Ermeniler Karabağ ve çevresinde gerekli gördükleri tüm yerleri işgal ettiklerinden, kısa süre sonra savaş durgunluğa girdi. Azeri-Ermeni çatışması İran için endişelerini giderme ve bölgede etkin bir rol oynayabilme şansı doğurmuştu. İran'ın çabası, Ermeni-Azeri sıcak savaşını sona erdirmek ama soruna kalıcı bir siyasi çözüm bulunması çabalarını sabote etmek ve Azerbaycan'ın politik enerjisini bu alana saplanmış halde tutabilmekti. Üstelik İran bu sayede hem Erivan hem de Bakü üzerinde nüfuz sahibi olabildi. Fakat, Aliyev'in hem söylemde hem de pratikte, İran'a karşı uygulanan milliyetçi politikaları terk etmesiyle, İran-Azerbaycan ilişkilerinde yeni bir döneme girildi ve iktidarın el değiştirmesinin hemen ardından Hamaney'in Bakü'yü ziyaretiyle zirveye çıkan olumlu hava içerisinde İran, Azerbaycan'da Türkiye'nin ağırlığını dengelemeye çalıştı. Türkiye'nin milliyetçi yaklaşımına karşı İran dinsel bir yaklaşım izledi. Azerbaycan'daki camiler onarıldı. Azeri hacıların Meşhed gibi kutsal yerleri ziyaret etmeleri teşvik edildi. Farsça öğretim seferberliği başlatıldı. Azerbaycan'daki Şii ulema hiyerarşisinin yeniden canlandırılmasına ve Azerbaycan'da kurulan (ama 1996'da kapatılan) Şii dinci partiye her alanda destek olundu[89].

İran'ın artık Azerbaycan'dan endişe etmemesinin bir nedeni Aliyev'in statükocu politikasıydı. Ama daha önemli ve köklü iki neden daha vardı. Öncelikle Azerbaycan'ın büyük hirdokarbür rezervlerine rağmen orta vadede bile ekonomik bakımdan dikkate değer bir atılım yapamayacak olmasının anlaşılması belirleyici oldu. Azerbaycan'ın Rusya ve İran'a ekonomik bağımlılığı sürdüğü müddetçe İran'ın bu devletten çekinmesine gerek yoktu. Bu nedenle Hazar'ın statüsü konusunda ve Azeri petrolünün Batı'ya nakledilmesinde İran daima çözümü engelleyen bir tutum takındı. İkinci neden, İran ile Azerbaycan arasında büyük bir "kültür eşiğinin" varlığının fark edilmesiydi. Bu eşik, İran vatandaşı Azerilerin atlamak istemeyeceği kadar yüksekti. İranlı Azerilere göre kuzeyli Azeriler "ahlaksızdı, kültürsüzdü, bayağıydı" ama en önemlisi dinden çok uzaktı. Kültür eşiğini ikame edecek bir "demokrasi eşiği’nin Azerbaycan lehine İran ile Azerbaycan arasında olması durumunda, İranlı Azerilerin fikirlerini değiştirmeleri olasılığı vardı. Ama, demokrasi eşiğinde de Azerbaycan'ın İran'ın üstünde yer alması mümkün olmadı. İran, kendine özgü bir biçimde geliştirdiği demokrasi yorumuyla, bu konuda Azerbaycan'a göre daha tatminkar bir niteliğe sahip oldu. Sonuçta, Türkçenin lehçelerini konuşan İran vatandaşlarının "İranlılık kimliği" daha güçlendi ve İran'ın bütünlüğü konusunda SSCB somasında çıkan milliyetçilik rüzgarına rağmen, gönüllü birliktelikten yana oldukları anlaşıldı. Bu noktanın anlaşılmasıyla, İran'ın Azerbaycan'a karşı politikası daha da yumuşadı[90].

Azerbaycan'la ilişkilerin bu şekilde dinsel ve ekonomik temelde dengeye kavuşması, Ermenistan-İran ilişkilerinin bozulması anlamına gelmiyordu. Tam tersine, hem Bakü hem de Erivan üzerinde ağırlığa sahip olan İran'ın "eli" daha güçlendi.






Не нашли, что искали? Воспользуйтесь поиском:

vikidalka.ru - 2015-2024 год. Все права принадлежат их авторам! Нарушение авторских прав | Нарушение персональных данных