ТОР 5 статей: Методические подходы к анализу финансового состояния предприятия Проблема периодизации русской литературы ХХ века. Краткая характеристика второй половины ХХ века Характеристика шлифовальных кругов и ее маркировка Служебные части речи. Предлог. Союз. Частицы КАТЕГОРИИ:
|
Fairly, Quite, RatherHer üçü de “oldukça, epey, bayağı, gerçekten tamamen ” anlamlarını taşır. Aralarında sadece küçük nüanslar vardır. "fairly" olumlu anlama sahiptir. "Rather" daha çok negativ ifadeler için uygundur. - He is rather stupid, but his friend is fairly clever. (O oldukça aptaldır ama kızkardeşi oldukça zekidir.) Quıte bir fiili nitelediği zaman “tam, tam olarak” anlamını katar. Sıfat ve zarf ile kullanımında ise “oldukça, epey ” anlamı verir. - I could not quite understand what you said. (Tam olarak ne söylediğinizi anlıyamadım) EXAMPLES (ÖRNEKLER) - He looks quit tired. (O oldukça yorgun görünüyor.) - Your English is quite good. (İngilizcen oldukça iyi.) - She is quite an expert in archeology. (O arkeolojide epeyi uzmandır.) - It's quite (considerable) sometime since we had a holiday. (Biz tatil yapalı epey(çok) zaman oldu.) - He's quite an interesting man. (veya a quite interesting). (O çok ilginç bir adamdır.) - It's quite (=certainly) the worst film have ever seen. (Gördüğüm en berbat film.) - Your work is fairly satisfactory. (Çalışman oldukça(bayağı) tatminkar.) - His speech was fairly effective. (Onun konuşması epeyi etkiliydi.) - He's fairly a good teacher. (Gerçekten iyi bir öğretmendir.) ¦ Rather: - She's rather old for me. (O benim için çok yaşlı.) - Workers work rather more than boses. (Çalışanlar patronlardan çok daha fazla çalışırlar.) - It was rather a depressive story. (Oldukça depresif bir hikayeydi.) ¦ Much/far/a lot: Çok, fazla - His qualifications are a lot / far better than those of other employeess. (Onun özellikleri diğer çalışanlardan çok daha iyi.) - I far prefer swimming to boxing. (Yüzmeyi boksa fazlasıyla tercih ederim.) - He is much happy than before. (Eskisinden çok daha mutlu.) - I was so sick yesterday. But today, I am a lot beter. (Dün çok hastaydım. Ama bugün çok daha iyiyim.) - Süreyya is far more faster than her rivals. (Süreyya rakiplerinden çok daha hızlıdır.) ¦ A little bit/ a little / somewhat: biraz, bir dereceye kadar, bir parça - He is a little lazy. (O biraz tembeldir.) - I was a little bit surprised to meet him at such a place. (Ona öyle bir yerde rastladığım için şaşırdım.) - She is somewhat upset with me. (O bana biraz kırgın.) ¦ Enough / fairly: yeterli, yeter - The goods in that shop are fairly cheap. (Bu dükkandaki mallar oldukça ucuz.) - They are cheap enough to buy. (Satın alınacak kadar ucuzlar.) ¦ too - very – enough very: çok, fazla (ama aşırı değil), Too: çok, çok fazla, aşırı, gereğinden fazla Enough: yeterli - You came too late. (Çok geç geldin.) - The soup was too salty. (Çorba çok tuzluydu.) - Ther weather is too hot. (Hava aşırı sıcak) - He is too old. (O çok (aşırı) yaşlı.) Dikkat: Özellikle günlük konuşma dilinde artık ”too” very ile aynı anlamda kullanılıyor.. Very: çok, fazla anlamındadır. Ama; "too" zarfından farklı olarak, aşırı, gereğinden fazla demek değildir. - She is very beautiful. (O çok güzeldir.) - I am very happy. (Ben çok mutluyum.) - He is very talented. (O çok yeteneklidir.) - I was very angry. (Çok kızgındım.) Enough: Yeterli, kafi, gereği kadar sıfattan sonra kullanılan tek zarf “enough”tır. Diğer zarflar sıfattan önce kullanılır - I have enough money. (Yeterli param var.) - There isn't enough water in the tank. (Tankta yeterli su yok.) - He is experienced enough to solve this problem. (O bu sorunu çözecek kadar deneyimlidir.) ¦ Hardly – Scarcely – Barely: Hemen hemen hiç, hiç, ancak, güçbela, zar zor Üçünün de anlamı ayndır. Her üçü de kullanıldıklarında cümleye olumsuzluk katarlar. Bunların kullanımını iyi öğrenmek gerekir. - He can hardly see. (O pek göremez.) - I can hardly hear you. (Seni (hemen hemen) hiç duymuyorum.) - She is hardly/barely/scarcely tolerable. (Ona tahammül edilemez.) - We have just barely missed the bus. (Otobüsü ucu ucuna kaçırdık.) ¦ Intensıfıers - Pekiştiriciler Derece zarfları kelimenin anlamını zayıflatır veya sınırlar, oysa pekiştiriciler anlamı güçlendirir. - Your English is good. (İngilizcen iyi.) - Your English is very good. (İngilizcen çok iyi.) - Your English is quite good. (İngilizcen oldukça iyi.) Very: - She is very friendly. (O çok dostane bir insandır.) - He is not a very polite person. (O çok kibar bir insan değildir.) - They cannot learn very quickly. (Onlar çok hızlı öğrenemez.) - Her work is very much better. (Onun çalışması çok daha iyi) - The latest news has very much interested us. (Son haberler bizi çok ilgilendirdi.) Much/So/Such a /an: - I enjoyed your speech very (so) much. (Hitabetinden çok zevk aldım.) - You know that I love you so much. (Seni çok sevdiğimi biliyorsun.) - He is such a nice person that everybody likes him. (O kadar iyi bir insan ki herkes onu sever.) - He can speak much English. (İngilizce'yi iyi konuşur.) - I am so young and you are so old. (Ben çok gencim ve sen çok yaşlısın.) SENTENCE ADVERBS (CÜMLE ZARFLARI) - Strangely, he made no mistake at all. (Tuhaftır ki, hiç bir hata yapmadı.) - Frankly, I don't like him very much. (Açıkçası, onu pek sevmem.) - Honestly, I am not so pleased with her performance. (Dürüstçesi, onun performansından pek memnun kalmadım.) - Hopefully, he won't fail in the exam. (İnşallah, sınavda başarısız olmaz.) - Admittedly, we were a bit too hard on him. (Kabul etmek gerekir ki, ona biraz aşırı sert davrandık.) - Unfortunately, I was the looser. (Maalesef, kaybeden ben oldum.) - Fortunately, we didn't miss the last train. (Şans eseri, son treni kaçırmadık.) - İnterestingly, nobody objected his strange offer. (İlginçtir ki, kimse onun tuhaf önerisine itiraz etmedi.) - More importantly, I did it my way. (Daha önemlisi, herşeyi bildiğim gibi yaptım.) CONJUNCTIVE ADVERBS (BAĞLAÇ ZARFLARI) Bağlaç Zarfları (adı üzerinde), iki cümleyi birbirine bağlar, onları birleştirir. En yaygın olarak kullanılan bağlaç zarflarının bazıları şunlardır: Also: de, dahi, ayni zamanda, keza, hem, hem de Consequently: Sonuç olarak, neticede Finally: Sonunda, en sonunda, nihayet Furthermore: Ayrıca, ilaveten, bir de, Hence: Bundan dolayı, bu nedenden dolayı,, bu zamandan, itibaren. Henceforth: bundan sonra, bundan böyle However: Mamafih, ancak, halbuki Incidentally: Tesadüfen, aklıma gelmişken, fazladan Indeed: gerçekten, hakikaten Instead: yerine, karşılık olarak (instead of) Likewise: benzer şekilde Meanwhile: Bu arada, arada, iken, ayni zamanda Nevertheless = nonetheless: Bununla beraber, mamafih, yine de Next: Sonra gelen, en yakın, sonra Otherwise: aksi takdirde, yoksa Still: hala, yine de Then: sonra Therefore: bu nedenle, bundan dolayı, And: ve, böylece Thus: Böylece, bundan dolayı POSITION OF ADVERBS (ZARFLARIN CÜMLE İÇİNDEKİ YERİ) 1. Cümle başında kullanılan zarflar: Actually – gerçekten, fiilen, hakikaten Admittedly – kabul etmek gerekir ki Afterwards – daha sonra Altogether – hep beraber Evidently - açıkça, zahiren Eventually: En sonunda, netice olarak First – ilk, ilk önce Fortunately – şans eseri, şansına Unfortunately – maalesef, ne yazik ki Generally – genel olarak, genellikle However – Ancak, mamafih, halbuki Indeed – gerçekten, hakkaten Kindly – nazikçe, kibarca, lütfen Lately – son zamanlarda Luckily – şans eseri, şansa bak ki Naturally – doğal olarak, tabiatiyle Next – bir sonraki, sonraki, sıradaki Now – şimdi, halen Originally – orijinal olarak, işin başında Perhaps – belki Personally – şahsen, kişisel olarak Possibly – muhtemelen, ihtimalen Soon – yakında Suddenly – aniden, ansızın, apansızın There – Orada Usually – genelikle 2. Fiilden sonra, am/is/are/should/would/was/were/can/have/may gibi yardımcı fiillerden önce kullanılan zarflar: Absolutely – mutlak olarak, kesinlikle Almost – hemen hemen, neredeyse Completely – tamamen Considerably – önemli miktarda veya ölçüde Entirely – tamamen, bütün olarak, tam olarak, baştan aşağı Greatly – büyükçe, büyük ölçüde Immensely – yoğun olarak, büyük Much – çok, fazla Partly – kısmen Rather – daha ziyade Scarcely – ucu ucuna, ancak Thoroughly – bütün olarak, tam olarak Always – daima, her zaman Already – hali hazırda, şimdiden Continually – sürekli, devamlı olarak Frequently – sık sık Generally – genellikle Hardly – zorlukla, ancak Just – tam, henüz Never – asla, hiçbir zaman Nearly – hemen hemen Occasionally – ara sıra, okazyonel olarak Often – sık sık, sıkça Не нашли, что искали? Воспользуйтесь поиском:
|