ТОР 5 статей: Методические подходы к анализу финансового состояния предприятия Проблема периодизации русской литературы ХХ века. Краткая характеристика второй половины ХХ века Характеристика шлифовальных кругов и ее маркировка Служебные части речи. Предлог. Союз. Частицы КАТЕГОРИИ:
|
Ads by video MediaPlayerAd Options. Ana Sayfa / Genel İngilizce / İngilizce Gramer / Advanced Grammar / Wish / If Only (Keşke)Wish / If Only (Keşke) Ana Sayfa / Genel İngilizce / İngilizce Gramer / Advanced Grammar / Wish / If Only (Keşke) Türkçe'de genelde “keşke” olarak çevrilen ve dilek ve temennilerden bahsedilirken kullanılan kalıptır. Wish/If Only + Past Tense > Eğer past tense'li cümlelerle birlikte kullanılırsa geçmişten bahsetmez, şimdiki zamanlı anlamlar için kullanılır. Ayrıca bu kalıpta was yerine genede were kullanılır. Aşağıdaki örnekleri inceleyin. - I wish I were more handsome. (Keşke daha yakışıklı olsaydım.) - If only I had a car! (Keşke bir arabam olsa.) - She wishes she could swim. (Yüzebilmeyi çok istiyor / diliyor) - I wish I were in Antalya now. (Keşke şimdi Antalya'da olsaydım.) - If only the school weren't so far! (Keşke okul bu kadar uzak olmasaydı.) - I wish I had a lot of money. (Keşke çok param olsa.) - I wish my father were here now. (Keşke babam şimdi burada olsa.) - I wish he helped me. (Keşke bana yardım etse.) - I wish my wife could drive. (Keşke karım araba kullanabilse.) - I wish I were better. (Keşke daha iyi olsam.) - He wishes he knew the answer. (Keşke cevabı bilsem diyor.) Wish/If only + past perfect > Eğer past perfect tense'li cümleyle birlikte kullanılırsa geçmişle ilgili dileklerden bahseder. Aşağıdaki örnekleri inceleyin. - I got a low mark from maths. I wish I'd studied harder. (Matematikten zayıf aldım. Keşke daha çok çalışsaydım.) - You've broken the vase. If only you'd been more careful! (Vazoyu kırdın. Keşke daha dikkatli olsaydın.) - I wish I hadn't sold that car. (Keşke o arabayı satmasaydım.) - I wish they had left earlier. (Keşke daha erken ayrılsaydılar.) - I wish I had given him the money. (Keşke parayı ona verseydim.) - I wish I had been more careful. (Keşke daha dikkatli olsaydım.) - He wishes he hadn't stolen the money. (Keşke parayı çalmasaydım diyor.) > Konuşan kişinin şu andaki bir durumla ilgili memnuniyetsizliğini, kızgınlığını veya gelecekte bir değişiklik olmasını istediğinde kullanılır. Bu kalıpta bir özne, would ve fiilin birinci hali kullanılır. Ancak bu kalıpta would'dan önce I ve we özneleri kullanılmaz. - I wish you wouldn't ask me so many questions. (Keşke bana bu kadar çok soru sormasan.) - I wish it would stop raining. (Keşke yağmur dursa.) - I wish they wouldn't make so much noise. (Keşke bu kadar çok gürültü yapmasalar.) Unless / Provided / Supposing / As Long As etc. Ana Sayfa / Genel İngilizce / İngilizce Gramer / Advanced Grammar / Unless / Provided / Supposing / As Long As etc. > Unless (medikçe, madıkça) • Olumlu cümleler içinde kullanılır ve olumsuz mana verir. Verdiği olumsuz mana if + olumsuz'a denktir. - I won't come unless they come. (Onlar gelmedikçe gelmem.) - You will stay in my room unless the HOTEL manager discovers it. (Otel müdürü anlamazsa odamda kalırsın.) - Punish them unless they apologize for their fault. (Hatalarından dolayı özür dilemezlerse cezalandırın onları.) - Unless you are to tired let's go for a walk at the park. (Çok yorgun değilsen parkta yürüyüşe çıkalım.) I wouldn't take a pill unless I had a headache. (Başım ağrımadıkça hap içmem.) • Unless hayali durumları ifade eden if yerine kullanılamaz. - Everybody could like him more if he didn't speak so much. (Bu kadar çok konuşmasa herkes onu daha çok sever.) Bu cümlede if he didn't speak so much yerine unless he spoke so much diyemeyiz. - They would understand the lesson if they weren't so noisy. (Eğer o kadar gürültü yapmasalar dersi anlarlar.) Bu cümlede if they weren't so noisy yerine unless they were so noisy diyemeyiz. > suppose / supposing (farzedelim ki) - Suppose /supposing you lost your money, what would you tell your parents? (Farzedelim ki paranı kaybettin, anne babana ne dersin?) > provided / providing (… şartıyla) - You can borrow any BOOK from my library provided / providing you return it on time. (Zamanında geri getirmek şartıyla, kütüphanemden istediğin kitabı alabilirsin.) - They can listen to music provided / providing they disturb nobody. (Kimseyi rahatsız etmemek kaydıyla müzik dinleyebilirler.) > on condition that (… şartıyla) - I'll fix your can on condition that you wash mine. (Benimkini yıkaman şartıyla arabanı tamir ederim.) - We'll set their prisoners free on condition that they set our prisoners free. (Onlar bizim esirlerimiz serbest bırakmaları şartıyla, biz esirlerini serbest bırakırız.) > as long as (…dığı müddetçe) - You can share my room as long as you share the rent too. (Kiraya da ortak olduğun müddetçe odamı paylaşabilirsin.) - As long as they promise not to give any harm, the children can play in my garden. (Zarar vermemeye söz verdikleri müddetçe bahçemde oynayabilirler.) > other wise (aksi halde) - We must hurry; otherwise we'll miss the rain. (Acele etmeliyiz; aksi halde treni kaçıracağız.) - Her family wants to live in Istanbul; otherwise he wouldn't stay there. (Ailesi İstanbul'da oturmak istiyor; yoksa orada kalmaz.) - My father paid all my expenses; otherwise I couldn't have had university education. (Bütün masraflarımı babam karşıladı; yoksa üniversite eğitimi yapamazdım.) > if it weren't for (olmasaydı) If ‘li cümlelerin ikinci tipi gibi cümle kuruluşu vardır. - If it weren't for your help, I would be unemployed now. (Senin yardımın olmasaydı şimdi işsiz olacaktım.) - If it weren't for my English teacher, I wouldn't be a teacher now. (Eğer ingilizce öğretmeni olmasaydı, şimdi bir öğretmen olmazdım.) Bu kalıbın geçmiş zaman şekli; if it hadn't been for'dur ve if'li cümlelerin üçüncü tipi gibi cümle kuruluşu vardır. If it hadn't been for your help, I wouldn't have found a job. Senin yardımın olmasaydı iş bulamayacaktım. - İf it hadn't been for the taxi driver, I would have been late. (Taksi şöförü olmasaydı geç kalacaktım.) > but for (olmasaydı) Hem if it weren't for hem de if it hadn't for yerine kullanılır. - But for your help, I would be unemployed now. (Senin yardımın olmasaydı şimdi işsiz olacaktım.) - But for the taxi driver, I would have been late. (Taksi şöförü olmasaydı geç kalacaktım.) Imperatives (Emir Cümleleri) Ana Sayfa / Genel İngilizce / İngilizce Gramer / Advanced Grammar / Imperatives (Emir Cümleleri) İngilizce'de emir yapısı Simple Present Tense ile kurulur ve sadece karşıdakine verilir. Bu da “sen ve siz” olmak üzere iki kişidir. İngilizce'de Simple Present Tense'de özne söylenmediği zaman emir kipi oluşturulmuş olunur. Emir kipinin mastar yapısındaki “to”nun atılarak oluşturulduğunu savunanlar da vardır. Ama bu açıklama sadece olumlu emir yapısı için geçerlidir. Olumsuz emir yapısı için geçerli değildir. Bu yüzden Inglizce'de emir kipinin Simple Present Tense'den geldiği açıklaması doğrudur. Bu açıklamalara göre, cümlenin başına fiil yalın halde getirilirse olumlu emir, cümlenin başına don't olumsuzluk eki ve arkasından fiil getirilirse, olumsuz emir cümlesi kurulur.(Yavaş konuş.) - Speak slowly. - Don't speak loudly. (Yüksek sesle konuşma.) - Come here. (Buraya gel.) - Don't look at me. (Bana bakma.) Sen ve siz için emir yapısı bu şekilde oluşturulur. Peki diğer şahıslar için emir yapısı acaba nasıldır? Diğer şahıslar için emir yapısı “izin vermek” anlamına gelen “let” fiilinden faydalanılarak oluşturulur. - Let us speak. (Konuşalım.) - Let's finish this conversation. (Bu konuşmaya bir son verelim.) Diğer şahıslar için de emir kipi oluşturulurken aslında yine Simple Present Tense'den faydalanılır. Normalde yukarıdaki cümlede yazılmamış bir “you” vardır. “İzin ver konuşalım”anlamına gelir. “you” atılarak “we”için emir kipi oluşturulmuştur. Bunu Türkçe'ye uygun şekilde “konuşalım” diye çeviriyoruz. Emir verilecek “subject pronouns”lar Verb'den sonra geleceklerinden “object pronouns”lar konumuna geçerler ve “gideyim, gitsin, gidelim, gitsinler” anlamında emir yapısına girerler. - Let me speak. (Konuşayım.) - Don't let me watch. (Seyretmeyeyim.) - Let him/her speak. (Konuşsun.) - Doesn't let him/her watch. (Seyretmesin.) - Let us speak. (Konuşalım.) - Don't let us watch. (Seyretmeyelim.) - Let them speak. (Konuşsunlar) - Don't let them watch. (Seyretmesinler.) Normalde “let”ten önce you var ve yazılmayarak diğer şahıslar için emir kipi oluşturulmuş demiştik. Olumsuzunu yazarkan de aynı mantıkla “let”ten önce you var, atılmış ve sonrasında olumsuzluk (Do not) eklenerek diğer şahıslar için olumsuz emir kipi oluşturulmuş olunur. Emir kipinin soru formunu oluşturmak için de “shall”den faydalanılır. Olumlu Soru Shall I answer the phone? (Telefona cevap vereyim mi?) Shall he come in? (....gelsin mi?) Shall we go out? (........çıkalım mı?) Shall they be here? (Burda olsunlar mı.?) Olumsuz Soru Shall I not answer the phone? (Telefona cevap vermeyeyim mi?) Shall he not come in? (....gelmesin mi?) Shall we not go out? (........çıkmayalım mı?) Shall they not be here? (Burda olmasınlar mı?) Relative Clauses (who / which / that) Ana Sayfa / Genel İngilizce / İngilizce Gramer / Advanced Grammar / Relative Clauses (who / which / that) Relative Clauses, iki cümleyi birleştirmek için ve genellikle anlatımda akıcılığı sağlamak için kullanılır. Aşağıdaki örnekleri inceleyiniz. - A women opened the door. She was wearing a white dress. (Kapıyı bir kadın açtı. Kadın beyaz bir elbise giyiyordu.) Bu iki cümleyi birleştirmek istersek, who veya which kullanarak iki cümleyi birbirine bağlamamız gerekir. Önemli olan kural şudur; İkinci cümle her zaman için, ilk cümledeki bir kelimeyle ilgili detay bilgi vermektedir. Buradaki örneğe baktığımızda, ikinci cümle, birinci cümledeki kadınla ilgili bilgi veriyordur. Öyleyse woman kelimesinden hemen sonra who kullanıp ikinci cümleyi yazmak gerekir. Yani; - The woman who was wearing a white dress opened the door. (Kapıyı, beyaz elbise giyen bir kadın açtı.) Gördüğünüz gibi who kelimesi, ek bilgi vereceğimiz kelimenin hemen arkasından gelmiştir. Kelimelerin yerlerini değiştirerek cümle farklı bir anlamda da söylenebilir. - The woman who opened the door was wearing a white dress. (Kapıyı açan kadın beyaz bir elbise giyiyordu.) Eğer who veya which kelimesini, ilgili kelimeden sonra kullanmazsak cümlenin anlamı bozulur. Aşağıdaki örneğe bakınız. - The woman opened the door who was wearing a white dress. (Kadın, beyaz elbise giyen kapıyı açtı.) Gördüğünüz gibi who veya which önüne geldiği kelimeyi nitelemektedir. Bu yüzden, bu konuya çalışırken en önemli konu, hangi kelimeyle ilgili bilgi verildiğini tespit edip, who veya which kelimesinin o kelimenin önüne koymaktır. Aşağıdaki örnekleri de inceleyin. 1) I received the report. (Raporu aldım.) You had sent the report. (Raporu göndermiştin) 2.) I found the book. (Kitabı buldum.) The book was important. (Kitap önemliydi.) Birinci örnekteki cümeleri kendi aralarında birleştirecek olursak; I received the report which you had sent. (Göndermiş olduğunuz raporu aldım.) Dikkat edilirse ilk örnekteki nesne konumunda olan “the report” kelimesi ilgi zamiri olan “which” ile yer değiştirdi. “which” aynı zamanda iki cümleyi birbirine bağlayarak bağlaç olarak işlev gördü. “which you had sent” cümleciği “Relative pronoun, Relative Clouse veya Adjective Clouse” olmak üzere üç şekilde adlandırılabilir. Not: Nesne iken ilgi zamiri ile kısaltılanlar Türkçe'ye “...dığı” olarak çevrilir. Başka bir değişle ilgi zamirinden sonra “özne” varsa Türkçe'ye “...dığı” olarak çevrilir Şimdi de ikinci örnekteki cümleleri birleştirelim. Не нашли, что искали? Воспользуйтесь поиском:
|