Главная

Популярная публикация

Научная публикация

Случайная публикация

Обратная связь

ТОР 5 статей:

Методические подходы к анализу финансового состояния предприятия

Проблема периодизации русской литературы ХХ века. Краткая характеристика второй половины ХХ века

Ценовые и неценовые факторы

Характеристика шлифовальных кругов и ее маркировка

Служебные части речи. Предлог. Союз. Частицы

КАТЕГОРИИ:






Eylül Sonrası Amerika-İran İlişkileri




Rehineler krizinden sonra bozulan İran-Amerikan ilişkileri uzun bir zaman düşmanca bir çizgide seyretmiştir. Ancak 1997'de liberal ve ılımlı lider Hatemi'nin Cumhurbaşkanı olmasıyla ikili ilişkilerde kısa süreli bir yumuşama dönemine girilmiştir. Hatemi' nin gerek CNN konuşmasında gerekse Time dergisi için kaleme aldığı makalede, hem Amerikan halkı hem de Batı kültürü hakkında sarf ettiği pozitif sözler memnuniyetle karşılanmıştır. İki ülke arasındaki ilişkiler resmi seviyede gelişmese de, kültür, eğitim ve spor alanlarında ilk adımlar atılmıştır. Mesela 1998 yılında İran'da düzenlenen güreş müsabakalarına Amerika'nın katılması gibi[50].

Fakat talihsiz 11 Eylül saldırıları, genel anlamda dünya politikasını özel anlamda ise İran-AB ilişkilerini olumsuz yönde etkilemiştir. Bu saldırılardan sonra "terörle mücadele" ve "Büyük Ortadoğu Projesi" ABD'nin öncelikli dış politika unsurları olmuştur. Bu bağlamda ABD, gerek terörizme destek veren ülkeleri yola getirmek ve bu ülkelerin halklarını (güya) özgürleştirmek için önce Afganistan'ı ardından da kitle imha silahlan bahanesiyle Irak'ı işgal etmiştir. George Bush'un 2000 yılındaki "Birliğin Durumu" konuşmasında Irak ve Kuzey Kore ile birlikte İran'ı da "Şer Ekseni" ilan ettiği ülkeler arasında zikretmiştir. Bunun yanında, İran'ın nükleer silah geliştirme çabası içinde olduğunu, terörist grupları destekleyerek Filistin-İsrail banş sürecine zarar verdiğini ve Irak'ın iç işlerine müdahale ettiğini iddia etmektedir[51].

Fakat tüm olumsuz gelişmeler rağmen, Cumhurbaşkanı Hatemi ve Kemal Harrazi sayesinde dengeli bir politika izlenerek Amerika'nın muhtemel bir İran müdahalesi önlenmiştir. Mesela İran ellerindeki El-Kaide üyelerini Amerika'ya teslim ederek terörizme karşı olduğunu göstermiştir.

Nükleer silahlanma suçlamasına gelince, İranlı yetkililer nükleer enerjiyi barışçıl amaçlar için kullanacaklarını defalarca yinelemişlerdir. Nükleer enerji konusundaki kriz, AB ülkelerinin arabuluculuk çabalarıyla aşılmaya çalışılmıştır. Cumhurbaşkanı Hatemi, nükleer gücü sadece barışçıl amaçlar için kullanacaklarını defalarca söylemesine ve Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması'na (NPT) dair ek protokolü imzalamasına rağmen hala Amerika'yı ikna edememiştir. Bu protokol, IAEA yetkililerine, İran topraklarındaki nükleer santrallerde çok geniş inceleme ve denetim yapma imkanı vermektedir. Yani İran, bu hareketiyle ben şeffaf bir devletim, buna inanmayan varsa gelsin, denetlesin demektedir.

Nükleer enerjide gelinen son durum ise şöyledir. ABD ve Avrupa, İran'ın nükleer enerji konusunda yola getirilmesinde ortak hareket etme kararı almışlardır. İran'ın uranyum zenginleştirme programım tamamen durdurmasına, aksi takdirde konunun BM'nin Güvenlik Konseyi gündemine taşınacağını ifade etmişlerdir. Amerika ise bu konuda havuç-sopa taktiğini uygulamaktadır. Amerika İran'a, "ya uranyum zenginleştirme çabandan vazgeçip DTÖ adaylığını kaparsın ve bazı konularda ekonomik yaptırımları hafifletiriz ya da bundan sonra BM'nin kararlarına boyun eğmek zorunda kalırsın, demektedir.

Cumhurbaşkanı Hatemi şu ana kadar İran dış politikasını başarılı bir şekilde yürütmüştür. Fakat asıl sorun ise ABD ile olan ilişkilerin normalleştirilmesidir. Çünkü böyle bir yumuşama hem bölge ülkeleri hem de İran açısından olumlu sonuçlar doğuracaktır. İran'ın Amerika'ya rağmen uluslar arası ekonomik ve siyasi hayata tam olarak entegrasyonu mümkün gözükmemektedir. Hatemi de bunun bilincindedir[52].


 






Не нашли, что искали? Воспользуйтесь поиском:

vikidalka.ru - 2015-2024 год. Все права принадлежат их авторам! Нарушение авторских прав | Нарушение персональных данных