Главная

Популярная публикация

Научная публикация

Случайная публикация

Обратная связь

ТОР 5 статей:

Методические подходы к анализу финансового состояния предприятия

Проблема периодизации русской литературы ХХ века. Краткая характеристика второй половины ХХ века

Ценовые и неценовые факторы

Характеристика шлифовальных кругов и ее маркировка

Служебные части речи. Предлог. Союз. Частицы

КАТЕГОРИИ:






Rafsancani Dönemi




Humeyni'nin ölümünden sonra cumhurbaşkanı seçilen Haşimi Rafsancani'yle birlikte İran dış politikasında kısmi değişimler görülmeye başlanmıştır. Sekiz yıl süren İran-Irak Savaşı'ndan sonra, ülkenin yeniden imarına ve ekonomik kalkınmasına yönelik çalışmalar hem iç politikada hem de dış politikada öncelikli unsur haline gelmiştir. 1991 yılında Kuveyt'in Irak tarafından işgal edilmesinden sonra İran tüm enerjisini dış politika üzerine yoğunlaşmıştır. Saddam Hüseyin'in tüm ekonomik ve diğer yaptırımlara rağmen işgali sona erdirmemesi sonucunda, ABD öncülüğündeki batılı kuvvetlerin, çok kısa bir sürede kesin bir zafer kazanması sonucunda, Saddam Hüseyin Kuveyt'ten çıkarılmış ve etkisiz hale getirilmiştir. Aslında bu olay İran açısından iki önemli sonuç doğurmuştur:

i. Saddam Hüseyin'in pasifıze edilmesi ve İran'ın en önemli bölgesel rakibinden kurtulması

ii. ABD askeri etkisinin Basra Körfezi'nde belirginleşmesi,

Bir diğer gelişme ise Sovyetler Birliği'nin tarih sahnesinden çekilmesi ve İran'ın kuzey sınırında yeni bağımsız devletlerin siyaset sahnesine çıkmasıdır. Genel manada statükonun devamından yana olan İran, Rafsancani döneminde Rusya ile paralel politikalar takip etmiş ve durumun kendi aleyhine gelişmesini önlemeye çalışmıştır. Bunu yaparken de bölge de patlak veren krizlerde tüm devletlere eşit mesafede davranarak yapıcı bir rol oynadığı izlenimini verirken, hem Rusya'yı kızdırmak istememiş hem de bağımsızlığını yeni kazanan bu devletlerin ABD etkisine girmesini önlemeye çalışmıştır[34].

1992 yılına gelindiğinde ise İran Kürdistanı Demokrat Partisi Genel Sekreteri Sadık Şerefkendi, iki arkadaşı ve bir tercümanın, Berlin'de "Mikonos adlı Yunan restoranında silahlı saldırıda öldürülmesiyle ve 1997 yılında bu davayı (Mikanos Davası) sonuçlandıran Alman mahkemesinin, öldürme emrinin Dini Lider ve zamanın cumhurbaşkanı Rafsancani'n de aralarında bulunduğu üst düzey yetkililerden alındığım iddia etmesi, AB ve İran arasındaki ilişkilerin kopmasına ve elçilerini karşılıklı olarak çekmelerine neden olmuştur. Bu dönemde gerek Mikanos Davası gerekse daha önceden Selman Rüşdi hakkında Humeyni tarafından verilen "ölüm fetvası" gibi olaylar yüzünden İran"ın AB ile olan ilişkileri kötüleşmiştir. Fakat 1993 yılına gelindiğinde bu politikanın değişmeye başladığım görmekteyiz. Meclis başkam Natık Nuri, İran'ın Salman Rüşdi'yi öldürmek için kimseyi görevlendirmediğini ifade etmiştir. Bu açıklama, İran'ın artık "Rüşdi Olayı"ndan sıkıldığının ve bu yüzden AB ile bozulan ikili ilişkilerini normalleştirmek istediğinin göstergesidir. Diğer önemli bir nokta ise bu açıklamanın ilk defa üst düzey bir yetkili tarafından dile getirilmiş olmasıdır[35].

Bu dönemde İran'ın bölgedeki çatışmalarda da aktif ve yapıcı rol oynamada gayet istekli olduğunu görüyoruz. İran, Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki Dağlık-Karabağ sorununda arabuluculuk görevi üstlenerek ve her iki tarafı da sorunu barışçıl yollardan çözmeye davet etmiş ve ateşkes sağlanmasında önemli çaba göstermiştir. Bundan başka, Tacik İç Savaşı'nda İslami muhalif güçleri desteklememiş ve ülkedeki düzensizliğe son vermek için Rusya ile ortak hareket etmiştir. Bu dönemde İran-Erivan-Rusya üçgeninde işbirliği ve dayanışma hâkim olmuştur. İran, bağımsızlığını yeni kazanan Orta Asya ve Kafkas ülkeleriyle ilişkilerini geliştirirken Rusya'yı da yeni dönem müttefikleri arasında görmüştür. Özellikle askeri ve nükleer enerji konularında Rusya ile işbirliğini geliştirmiştir. Örneğin, 2 Şubat 1995'de İran Cumhurbaşkanı yardımcısı Gholam Reza Aghazadeh ile Rusya'nın Federal Atom Enerjisi Ajansı başkanı Alexander Rumyantsev arasında imzalanan anlaşma ile Rusya'nın İran'a nükleer yakıt vermesi ve İran'ın da kullanılmış yakıtı Rusya'ya geri iade etmesi konusunda anlaşma sağlanmıştır. Bu anlaşma ise Amerika tarafından İran'ın nükleer silah elde etmesi yolunda elde ettiği önemli bir kazanım olarak algılanmıştır. Clinton döneminde uygulanan ikili çevreleme politikası sayesinde Hem Irak'ın hem de İran'ın çevrelenmesine ve bu iki devletin geçmişte Sovyet Rusya örneğinde olduğu gibi uluslar arası arenadan dışlanarak zayıflatılmalarına çalışılmıştır. Clinton döneminde Nisan 1995'de çıkarılan ILSA (Iran Libya Sanction Act) yaptırım yasası, ABD şirketlerin İran'da enerji sektöründe 40 milyon dolardan fazla yatırım yapması halinde, ABD'nin ekonomik yaptırımlarına maruz kalacaklarını belirtir. Bu yasa ile İran'ın enerji alanında önemli yatırımlar yapması engellenmeye çalışılmıştır. ABD firmaları her ne kadar bu yaptırıma uysa da, bu yasak özellikle Avrupa firmaları tarafından delinmiş ve beklenen etkiyi tam olarak gösterememiştir[36].

Sonuç olarak Rafsancani enerjisini, Körfez Krizi, Sovyetlerin çökmesi ile oluşan yeni oluşum ve ABD'nin çevreleme politikası gibi konulara yoğunlaştırmak zorunda kalmıştır. Rafsancani dönemi Humeyni ve Hatemi arasında bir geçiş dönemi özelliği göstermektedir. Yani bu dönemde dış politikada gri alanlarında oluşmaya başladığını görmekteyiz[37].

1.2.4. Hatemi Dönemi (1997-2005)






Не нашли, что искали? Воспользуйтесь поиском:

vikidalka.ru - 2015-2024 год. Все права принадлежат их авторам! Нарушение авторских прав | Нарушение персональных данных